Koltuk Gidince Yüzleşme Zamanı Başlar!
Siyasetçinin gerçekliği, koltuk elden gittiğinde başlar. Çünkü o zaman, güce değil, insana değer verenlerle çıkarı peşinde koşanlar arasındaki çizgi netleşir.

Selahattin Özbozkurt
-Siyasetin İnsani Yüzü ve Maskeleri
Siyaset, sadece karar mekanizmalarının ve kamu yönetiminin değil; aynı zamanda insan ilişkilerinin, sadakatin, vefanın ve ne yazık ki menfaat ilişkilerininde en açık şekilde gözlemlendiği bir alandır.
Siyasetçilerin özellikle bir makama oturduklarında ya da belirli bir yetki sahibi olduklarında çevrelerinde oluşan kalabalıkların samimiyetini test etmelerinin yolu aslında çok basittir: O koltuktan kalktığınızda kim kalıyor?
Bir siyasetçinin, makamdayken ne kadar ‘değerli’ olduğu; etrafında dönen insanların ilgisiyle değil, o makamı kaybettiğinde yanında kalanlarla ölçülür. Gerçek dostlar ile çıkarcı “gölge dostlar” yada başka bir deyişle "Çakma Dostlar" arasındaki fark, tam da bu noktada ortaya çıkıyor.
Makamın Gölgesinde Büyüyen Samimiyetler..
Sevgili siyasetçiler...
Bir koltuğa oturduğunuzda daha önce size mesafeli davrananların bir anda yakınlaştığını, selam dahi vermeyenlerin sizi el üstünde tuttuğunu görürsünüz. Siyasetin doğasında bu tür davranışlara rastlamak ne yazık ki sıradan bir hâl almıştır. Kimi zaman aleyhinizde konuşanlar, aleyhinizde yazılar yazanlar, sizi 'Yok hükmünde' sayanlar; güç ve makam sizin elinize geçtiğinde bir anda “dost” kesilir. Oysa bilinmelidir ki bu dostluklar, hakiki değildir; rüzgâr nereye eserse oraya yönelen bir zihniyetin ürünüdür.
Koltuk Gidince Maskeler aşağı düşer...
Siyasetçinin gerçekliği, koltuk elden gittiğinde başlar. Çünkü o zaman, güce değil, insana değer verenlerle çıkarı peşinde koşanlar arasındaki çizgi netleşir. Makam sahibiyken telefonunuz hiç susmazken, görevden ayrıldığınızda sessizliğe gömülmesi inanın asla rastlantı değildir.
İşte o an anlarsınız ki sizi gerçekten seven, size inanan insanlar çok daha azdır.
Ve asıl değerli olanlar da onlardır. Ancak bu fark ediş genellikle “iş işten geçtikten sonra” gelir. Çünkü koltuğun büyüsü, bu farkındalığı çoğu zaman perdeler. Emeğe Saygının Erozyonu Siyasetin diğer bir yüzü ise, sizi siz yapan, o koltuğa gelmeniz için çaba gösteren insanların zamanla göz ardı edilmesidir. Sizi sırtlayan, öncesinde size karşılıksız omuz veren, kapı kapı dolaşan, gece gündüz çalışan insanlar; koltuk geldiğinde bir kenara itilirken, dün sizi eleştirenler baş köşeye oturtulabilir.
Bu sadece kişisel vefasızlık değil, aynı zamanda siyaset etiğinin de sorgulanması gereken bir durumdur. Liyakat ve emeğe saygının olmadığı bir siyasi iklimde sağlıklı bir yönetişim de mümkün değildir. Güç Zehirlenmesi ve Yanılsamalar Makam sahipleri zamanla etraflarındaki sahte ilgiyi gerçek sanabilir. Her sözü onaylayanlar, her adımı alkışlayanlar; siyasetçiye objektif geri bildirim sunmaz. Bu da "güç zehirlenmesi" denilen psikolojik durumu doğurur.
Etrafındaki yapay kalabalıklar arasında yalnızlaşan o makam sahibi, kendini dokunulmaz sanır. Ancak koltukla gelen her şey, koltukla birlikte gider. Gerçek dostlar, sizi sadece güçlü olduğunuzda değil, düştüğünüzde de arayanlardır. Onları ayırt etmek için bazen 'Düşmek' gerekir.
Vefa ve Ahlakın Yeniden Tanımı Siyasette dostluk, sadakat, vefa gibi kavramlar artık lüks sayılacak kadar az rastlanır oldu. Oysa bir toplumun siyasal ve ahlaki gelişimi, bu değerlere sahip çıkmakla mümkündür. Sadece makama değil, insana saygı duyulması gereken bir anlayış inşa edilmeden sağlıklı bir demokratik yapı kurulamaz. Koltuklar gelip geçer, ama bıraktığınız izler kalır. Dostlukların, vefanın ve emeğin kıymetini bilmeyenlerin ardında yalnızlık ve pişmanlık kalır.
Sözün özü şimdi Aynaya Bakma Vakti...
Bugün güçlü olabilirsiniz. Makamınız olabilir. Alkışlar sizin için çalıyor olabilir. Ama yarın koltuk altınızdan çekildiğinde, gerçek tabloyla yüzleşeceksiniz. O gün aynaya bakın. Kim sizinle kalmış, kim çekip gitmiş? Kim sizinle gönülden var olmuş, kim sadece gölgede bulunmuş?
İşte o zaman anlayacaksınız: Koltuklar insanları büyütmez, gerçekleri sadece bir süreliğine örter.
Ve son olarak şunu da açıkça ifade etmeliyim ki: Gün gelir herkes kendi rolünü oynar, maskesini takar ve sahnesini sergiler...
Ama sonunda kum kalır ki; o da dağılır gider. O vakit geldiğinde ise, iş işten çoktan geçmiş olur.